29 Mart 2014 Cumartesi

Kumral Ada Mavi Tuna / Buket Uzuner

En favori romanımdır Kumral Ada Mavi Tuna...

Bir solukta bitirdiğim ve bitmesin istediğim bir kitaptı. Buket Uzuner ile bu roman sayesinde tanışmadım. Okuduğum ilk kitabı değil, ancak nasıl tanıştığımı  başka bir kitaba saklıyorum.

1996 yılıydı okuduğumda. Abimin hediyesiydi ilk kitabım. Onu okumak için ödünç verdim ve bir daha alamadım.  Bu kitap Remzi Kitapevi tarafından yayımlanmıştı.

Çok sevdiğim, etkilendiğim kitapları bazen  birden fazla okuduğum olmuştur. Unuttuğum yerleri hatırlar, hiç dikkat etmediğim noktaları keşfederim her okuyuşumda.

2002 yılında eşim aldı bu kez. Yayınevi değişmiş Everest olmuştu.

Öyle sürükleyici ki hikaye, öyle güzel anlatılmış ki karakterler, olaylar, olayların insanlar üzerindeki etkisi ve hatta mekanlar. Buket Uzuner gerçek hayattan mekanlar sunar kitaplarında, ben de bu mekanları bulup ziyaret ederim...
 
Bu romanda, kahramanlar Kadıköy'deki Baylan Pastanesinde oturup Cup Griye yiyorlar...  Okul bitip çalışmak ve yaşamak için İstanbul'a geldiğimde, Baylan'ı buldum ve tıpkı Ada, Tuna ve Aras gibi bahçesinde Cup Griye yedim... nefisti :)

Şimdi gelelim Buket Uzuner'in, muhteşem anlatımının yanı sıra Kumral Ada Mavi Tuna romanından aklımda kalan o muhteşem satırlarına;


·    Büyüyenlerse, öğretmenlerinin yanlışlarını bulmaya başladıklarında müthiş kederlenirler.

·    Ölümü en insafsız kılan şey, insanı o çok sevdiklerinden kopartmasıdır!
 
·    Unutmak, yanlışlıkları tekrarlatması bakımından sakıncalıdır. Aptallar unuturlar. Unutmak cahilliğe yol açar. Kinciler unutmaz ve bilgilerini kendilerini de yok edecek yönde harcarlar. Akıllılar, unutmayan ama bilgileri kendileri ve idealleri için olumlu enerjiye çevirebilenlerdir.

·     Bütün bu çocuksu itiş kakışa rağmen ‘öbürü’nün hep ‘orada’ olduğunu bilmek güvencesidir. Çünkü aşkın doğası çocuksudur ve işte bu yüzden geride kalanlar, gideni fena halde özlemektedir.
 
·     Sanmak ile olmak arasındaki uçurumdan hep nefret ettim! Sanmak içinde umutlar, düşler ve heyecanlar vaat eden çok boyutlu bir kavramken; olmak, gerçeğin sert, kalın, köşeli ve katı üç boyutunu taşır yalnızca...Ne mutludur o, oluşların içine sanışlarını da katmayı başaran insanlara.
 
·     Ölüm hayat enerjisinin bitmesi demektir. Radyonun fişini çekerseniz müzik biter. İşte ölüm tpkı böyledir.  Bir gün bir yerde fiş çekilir ve doğumuuzda bağlanan emerji cereyanı kesilir. Hayat bitmiştir!

·    Birisini sevmekle gelen o inanılmaz hoşgörünün gücü azaldığında, ayrıntılar bile batar insana...
 
·    Çocuktum ve çocuklar sahip oldukları şeylerin nasıl kazanıldığını bilmezler. Çocukluk böyle yaşandığı zaman güzeldir!
 
·    Yaşam, kime nezaman ve nerede güvenebileceğimizi fısıldayan sağduyumuzun geçici bir mucizesidir.
 
·    Yetenek ancak başarma hırsızyla birleşecek kadar inandırıcı olduğunda engebeli yollar katedilebiliyor.
 
·    Yorgun gülümsedi. O zaman hüzün saçıldı her yana. Üstüme bulaştı. Elledim. Kumral renkteydi.

·    Aşk nasıl da yakar insanı... Önce sevinçten sonra da acıdan... ne güzeldir ve ne çok acıtır!

·    Mucizelere yalnızca aptallar mı inanır, yoksa mucizeler onlara inanalar için mi gerçekleşir?

·    Erkekler, kadınların duygusal patlamalarından korktukları kadar başka hiçbir şeyden korkmazlar.
 
·    Hayat, tıpkı tabiat kadar eşitlikçi değildir ve anlamsızdır. Buna bir mâna katmaya çalışan tamamen biz insanlar olmuşuzdur.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder